#

BURSA/İZNİK – SARI SALTIK TÜRBESİ

Selçuklu kaynaklarında adına rastlanılmayan, Bizans kaynaklarından sadece Georgios Pachymeres ve Nicephorus Gregoras’da adı geçen Sarı Saltık daha çok 15. Yüzyıl Osmanlı kaynaklarında anılmaktadır. Adına açılmış tekkeler ve türbeler olan Sarı Saltık’ın nereye gömüldüğü hakkında kesin bir bilgi yoktur. İznik’teki Sarı Saltık adıyla anılan türbenin, onun adına anısını yaşatan bir makam türbesi olduğu kabul edilmektedir.

İznik’te, Lefke Kapısı dışında Cevdet Hersekli isminde bir kişinin üzüm bağı içerisinde yer almaktadır. Cevdet Hersekli’nin dedesi olan Mehmet Hersekli’nin anlattığı rivayet edilen hikayeye göre, Sarı Saltuk ”Türbemin her tarafı açık olsun rüzgâr alsın, üzeri açık olsun rahmet yağsın”, şeklinde nasihatte bulunmuştur. Bu yapının ne zaman yapıldığı ve kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Duvar tekniği ve plan özelliklerinin 14. yüzyıl yapı sistematiğini yansıtan türbe, kare planlı olan türbenin üzeri kubbe ile örtülüdür. Kubbe dıştan kiremitle kaplıdır. Yapının duvarları bir sıra taş, üç sıra tuğla ile örülüdür. İznik ve çevre illerden gelen ziyaretçiler tarafından ziyaret edilen türbe, dört sütun üzerindeki kubbeden oluşan türbenin dört tarafı da açıktır ve doğu-batı uzantısında mezar taşı bulunmaktadır. 6,45 metreye 6,45 metre şeklinde kare bir planı bulunan türbede bulunan mezarın ayak taşında bitki motifi ile Kur’an’dan ayet yazılmıştır. 14. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirmektedir. Kaynaklardaki aktarımlar ve tarihler araştırmacıların öne sürdüğü tarihlendirmeleri doğrular nitelikte görülmektedir. 1963 yılında esaslı bir onarım geçirmiştir. Zaman içinde harap duruma gelen yapı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilerek, Lefke kapı, dışında ağaçlar arasında zamana karşı direnmektedir.

Sarı Saltuk ve İznik’teki türbesi için halk arasında anlatılan hikayeler bulunmaktadır. Türbeyle ilgili anlatılan en yaygın rivayet şöyledir: ”Bir yaz günü türbenin gölgesinde uyuyan bir kişinin rüyasına giren Sarı Saltuk ”Yolumun üzerine yatma!” diyerek kızmıştır. Türbenin bulunduğu bahçeye sarhoş olarak veya izinsiz olarak girenlerin, görünmez bir el tarafından cezalandırıldığı rivayet edilmektedir.

Sarı Saltuk ile ilgili anlatılan rivayetlerden birinde, vücudunun yedi parçaya bölündüğü ve yeni ayrı yere gömüldüğü söylenmektedir. Sarı Saltuk’un vasiyeti üzerine gerçekleşen bu olay nedeniyle farklı yerlerde mezarları olduğu rivayet edilmektedir.

Saltukname’ye göre asıl adı Serih Hızır olan Sarı Saltuk’un, babası Seyyid Battal Gazi soyundan gelen Seyyid Hasan b. SeyyidHüseyn b. Muhammed b. Ali’dir. Baba Tarafının Hüseyni (Seyyid), anne tarafının Hasani (şerif) olarak adlandırılması Sarı Saltuk’un Melik Danismend Gazi ile akraba olduğunu göstermektedir. Cengiz Han Abbasiler üzerine yürüdüğünde o da Anadolu ve Rumeli topraklarında fetihler yapıyordu. Babası Amasya Kalesi’ni kuşatmış ancak kale hükümdarı tarafından Zehirlenerek öldürülmüştür. Zor durumda kalan Serif Hızır’ı dönemin önemli ilim Adamlarının yetiştirdiği belirtilmektir. On dört yasında akınlara katılmaya başlamış, bu çarpışmalardan birinde Alyon-ı Rum adlı bir Hıristiyan savaşçıyı yenerek onu Müslümanlığa geçirmiştir. Adını İlyas-ı Rumi olarak değiştirince oda ona kendi dilinde çok güçlü erkek anlamına gelen Saltık adını vermiştir. Bu tarihten sonra saç ve ten rengi açık olan Serif Hızır Sarı Saltık olarak anılmaya başlamıştır. Vilayet name-i Hacı Bektas-ı Veli’de ise, Hacı Bektas bir gün Sulucakaraöyük’te Arafat Dağı’nda çilesini doldururken, zemzem pınarı denilen çeşmeye gelmiş ve orada koyun güden bir çoban görmüştür. Çobana adını sorduğunda, Sarı Saltuk olduğunu öğrenmiş, ne isterse memnuniyetle yerine getireceğini söylemesi üzerine Sağ eliyle çobanın sırtını sıvazlamıştır. Bu hareketle gönül gözü açılan çobana Hacı Bektas, Saltık seni Rumeli’ye saldık demiştir. Evliya Çelebi anlatımında ise, Hacı Bektas Ahmet-i Yesevi’nin izniyle Rumeli’ye doğru akına çıkan 370 dervişten biri de Kaligra Sultan’dır.

Açık ten ve sarı saç rengi nedeniyle Sarı Saltık olarak anılan, Anadolu’ya gelince Orhan Gazi’nin akınlarına katılmış, Bursa’nın fethinden sonra da 70 dervişle birlikte Rumeli’ye yollanmıştır. Yaşadığı bölgelerde birçok kişinin İslamiyet’e geçmesine vesile olmuştur.Diyarbakır ve Tunceli’den başlayarak Bor, İznik, İstanbul gibi şehirlerinden ardından Romanya, Bulgaristan, Arnavutluk, Makedonya ve Bosna Hersek’e kadar Sarı Saltuk’dan saygıyla bahsedilmektedir. 1261 yılında kardeşi IV. Rükneddin Kılıçarslan ile taht mücadelesine giren İzzeddin Keykavus, veziri Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından kandırılmış, bu nedenle Moğol emiri Alıncak Noyan’ın da desteğini alan kardeşine karşı ağır bir yenilgi almıştır. Taht mücadelesini kaybetmesinin yanı sıra hayatının da tehlikede olması nedeniyle İstanbul’a gidip Bizans imparatoru VII. Mihail Paleologos’a sığınmıştır. İstanbul’da gayet iyi ağırlandığı belirtilen İzzeddin’in Anadolu’da halen kendine bağlı olan Türkmenleri de yanına getirtip kendilerine yerleşecekleri bir alan göstermesini istemişti. Bunun üzerine Üsküdar yoluyla Rumeli’ye geçen Türkmenler Dobruca’ya yerleştirilmişlerdi. Sarı Saltuk’un da Anadolu’dan Dobruca’ya gelen bu Türkmenler arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bizans himayesindeki İzzeddin’in zamanla bu yandaşları sayesinde güçlenip, Altın Ordu hükümdarı Berke Han’la iletişim kurmasıyla kendine karsı isyan edeceğini anlayan imparator VII. Mihail Paleologos, İzzedin’in yakın adamlarını öldürmüş kendisini de Enez Kalesi’ne hapsetmiştir. Berke Han’ın Gönderdiği 20.000 kişilik ordu sayesinde kaleden kurtulan İzzeddin, Altın Ordu Devleti topraklarına geçip Dest-i Kıpçak’a yerleşmiştir. Ardından Türkmenlerin başındaki Sarı Saltuk da bu bölgeye gelmiştir.

1267’de İzzeddin’in ölüm üzerine Türkmenler yine Sarı Saltık önderliğinde Dobruca’ya dönmüşlerdir. Arap Kaynaklarında 1296/7 civarı gösterilen Sarı Saltuk’un ölüm tarihine kadar Türkmenler yerleştikleri bölgenin civarlarına küçük büyük pek çok akın düzenlemişlerdi, kaynaklara göre ya bu akınlardan biri sırasında ya da Kaligra tekkesinde eceliyle öldüğü belirtilen Sarı Saltık’ın cenazesi için kendi isteği üzerine yedi tabut hazırlanmış ve Moskof, Leh, İsfet, Edirne, Boğdan, Dobruca’dan gelenler bu tabutları kendi bölgelerine alıp götürmüşlerdir.