#

KNİDOS ANTİK KENTİ

Knidos, hem yarımadanın güneye bakan ucunda, hem de Kap Krio’nun (Deve Boynu) kuzey yamacında teraslar üzerine kurulmuştur. Her iki kara parçası bir köprü ile birbirine bağlanmış ve böylece başlangıçta geçilebilir limanlar birbirinden ayrılmıştır. Batıdaki küçük liman askeri, büyük liman ise ticari amaçlar için kullanılmıştır. Kenti, yuvarlak ve köşeli kuleleri ile güçlü bir sur duvarı çevrelemektedir. Sur duvarı, tekniği nedeniyle Karla Satrabı Mausolos zamanında (MÖ. 4. yüzyılda) yapılmıştır. Şehir surlarının dışında, doğuya doğru yaklaşık 7 km. uzunluğunda geniş bir alana yayılmış Nekropolis (mezarlık) alanı bulunmaktadır.

Buluntulara göre 3 binden beri burada bir yerleşimin olması gerekiyor. Kazılar esnasında ortaya çıkan MÖ. 14. Ve 13. Yüzyıl Miken dönemine ait seramik parçaları burada yerleşimin sürdüğünü göstermektedir. “Knidos” ismi o dönemdeki kaynaklarda da geçmektedir. Antik yazarlara göre, kent 12. yüzyılda Sparta’dan önce adalara, sonra kıyıya geçen Dor kabileler tarafından yeniden kurulmuştur. O zamanlarda Knidos’ta altı önemli Dor kentinin ortak bir Apollon kült merkezi (Triopion) vardır.

MÖ. 6. yüzyılda Knidos zengin bir şehir olmuştur. Bu zenginlikten dolayı, dönemin en ünlü kehanet merkezlerinden biri olan Delphi’de mermerden bir hazine dairesi inşa ettirmiştir. Ayrıca, MÖ. 540 yıllarında Persler batıya doğru ilerlediklerinde Knidos kenti bütün Datça Yarımadası’nı kapsıyordu.

MÖ. 4. yüzyıl ise kenditn artık tam anlamıyla bir dünya şehri, metropol olduğu dönemdir. Bu çağın ünlü heykeltraşları Skopas ve Bryaxis Knidos tapınaklarını kült yontuları ile onurlandırırken, Knidoslular aynı tarihlerde Praxiteles’in ünlü Aphrodite heykelini kente kazandırmıştır.

Kos’taki tıp merkezine yakın seviyede bir tıp okulu kurulmuş ve kısa zamanda meşhur olmuştur. Dünyanın yedi harikası arasında sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos, Knidos’ludur ve kendi doğum yeri olan Knidos’da ambulatio pensilis olarak ünlenen teraslı bir stoa yaptırmıştır. Ünlü matematikçi Eudoksos ise, Knidos’da yeri henüz saptanamamış olan görkemli rasathanesinde yıldızları incelmiş ve astronomi araştırmaları yapmıştır.

Knidos en parlak çağını Helenistik dönemde (MÖ. 330-30) yaşamıştır. Atina, Delos, İskenderiye, Mısır ve kuzey Karadeniz’de ele geçen çok sayıdaki Knidos kökenli mühürlü amphora kulpu, kentin şarap ve zeytinyağı ticareti ve ihracattaki ününü açıkça göstermektedir. MÖ. 2. yüzyılından başlayarak Knidos aynı zamanda çok önemli bir seramik üretim merkezi olmuştur.

Knidos zengin işadamlarının sayesinde(örneğin C Julius Theopompos’un ailesi) Roma döneminde “civitas libera”, yani vergilerden muaf tutularak önemini devam ettirmiştir.

Diğer Anadolu kıyı kentleri gibi burası da MS. 7. Yüzyılda Araplar’ın istilasına uğramıştır. Bunu bir kilisenin tabanına kazınmış Arapça yazıttan kesin kesin olarak anlamaktayız. Daha sonra meydana gelen birkaç büyük depremle Knidos önemli oranda tahrip olmuş ve olasılıkla bundan sonra kent tamamen terk edilmiştir.

İlk kazı ve araştırmalar Sir. C. Newton tarafından 1857-58 yılları arasında British Müzesi adına yapılmıştır. Yaklaşık bir asırlık zaman aralığından sonra sistemli kazı ve araştıralar I. C. Love başkanlığındaki bir Amerikan heyeti tarafından 1967-1977 yılları arasında yürütülmüştür.